20110211

"Kendini Bil"mek...

http://erelcan.blogspot.com/ adresinde yer alan ""Faros" çoğu zaman kendinsindir.."den alıntı yapılarak "Kendini Bil" yönünde geliştirilmiştir..

Bildiğim Ben



Kendimi resmedeceğime söz verdim; olduğum gibi..
Oturdum tuvalin karşısına.
Her fırçada renkler karıştı, önce palette...
Tuvaldeki aksim yamalarla oluşmuş.
Oysa olduğum gibi resmedecektim kendimi; söz vermiştim..
Ben mi kendimi tanımadım, bilmedim;
Yoksa, sorun kırık aynada mıydı?
Olduğum gibi resmedecektim kendimi oysa...
Can EREL

Endişeliydim; 
 “Dünyada iki kusursuz insan vardır: Biri doğmamış, diğeri  ise ölmüş insandır.” - Çin Özdeyişi
 “Bizleri insan yapan şey, Tanrının bizi yaratırken mayamıza kattığı kusurlardır.” - William Shakespeare
“"Kendini bil!" denilmesi, yalnız gururunu kırmak için değil, değerini de bildirmek içindir.” -Cicero
Hiçbir şey umduğumuz kadar basit değildir.” - Jim Horning
sözlerini duyuncaya dek...




Sokrat “kendini bil”meyi,

  • İnsanın kendi bilgisizliğini keşif ve itiraf etmesi,
  • Bilim,
  • Düşünmek,
üç aşamalarında tanımlamıştır.



Aşama #1: İnsanın kendi bilgisizliğini keşif ve itiraf etmesi

William Shakespeare’in “Bizleri insan yapan şey, Tanrının bizi yaratırken mayamıza kattığı kusurlardır” deyişi ve bir Çin özdeyişinde yer alan “Dünyada iki kusursuz insan vardır: Biri doğmamış, diğeri  ise ölmüş insandır” ifadesi insanoğlunun kusursuz olamayacağını özlü bir şekilde anlatır.

Bu anlatım aynı zamanda “kusursuz insan, kusurunu bilendir” yönünde bir algıyı da ortaya çıkarmaktadır.

Hata, kusur ve bilgisizliğin kaynağı ön yargılardan sıyırılarak aranır ve tespit edilir. Budan sonraki aşama sürecin en zor aşamasdır: İtiraf…

Her hatanın itirafı, kendi başına büyük bir yüreklilik ve nefse karşı kazanılan üstünlüktür.

Cicero’nun dediği gibi “Kendini bil!" denilmesi, yalnız gururunu kırmak için değil, değerini de bildirmek içindir.”

Dolayısı ile her bir itiraf, kendimize karşı dürüst olmayı geliştirir; hakikate atılmış bir adım olarak başarıdır.

Aşama #2: Bilim

Bu tanıma, belli bir bilmin konusu olarak değil, “Düzenden yoksun duyu verileri ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabası” anlamına sahip, tüm bilmin kendisi olarak bakmak gerekir.

Yunus'un “İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir.” deyişindeki gibi, bilimle doğru-yanşlıştan, iyi-kötüden, hayır-şerden, hak-batıldan, yücelmek-geri kalmaktan ayırt edilebilir ve hakikate yönelebiliriz..

Karl Jaspers’in “Felsefeyi felsefe yapan hakikati aramasıdır, ona sahip olması değil...” deyişi amacın hakikati aramak şeklinde ifade dilen süreli bir eylemi, yolda olmayı işaret etmesi de dikkake alınması gereken bir durumu belirler.

Gerçekten kim olduğunu bilmek, kişisel mikro kozmosun enginliğini tanımayı içeren bir bilimdir. Kozmos sürekli genişler; dolayısıyla sonu olan bir bilim de değildir, süreklilik içerir.

Aşama #3: Düşünmek

İnsanlar arasındaki en önemli ayırıcı özellik; düşünme gücüdür.

Düşünce gücü ile;
·         İnsanın kendini tanıması,
·         Kendini tanıyan insanın kendinin ve evrenin, ilahi güzelliklerinin ve sırlarının farkına varmaya başlaması,
·         İnsanın içinin yüce bir sevgi ile dolması,
olanaklı hale gelir.

Yaşamı sorgulamaya, düşünmeye, kendimizi tanımaya, bilmeye başlayınca, yeni bir kavrama bağlanırız. Bu da, sonuçta bizi içten dışa değiştirir.

Öyle ise, kavrayalım, eyleme geçelim ve düşünelim;
  • Kendimizi tanımak ve bilmek,
  • Bu süreçte kendimizin ve evrenin, ilahi güzelliklerinin ve sırlarının farkına varmaya başlamak,
  • İçimizin sevgi ile dolması,
için..

Can EREL
16.01.2011







Dip Not 1Bir Anglikan Baş Rahibinin Westminster Kathedrali bodrumundaki mezar taşından:
“Genç  ve  hür iken, düşlerim   sonsuzken, dünyayı değiştirmek isterdim.Yaşlanıp akıllanınca, dünyanın değişmeyeceğini anladım. Ben de düşlerimi biraz kısıtlayarak sadece memleketimi değiştirmeye karar verdim. Ama o da değişeceğe benzemiyordu.  İyice yaşlandığımda, artık son bir gayretle, sadece ailemi, kendime en yakın olanları değiştirmeyi denedim. Ama maalesef bunu kabul ettiremedim.Ve simdi ölüm döşeğinde yatarken birden fark ettim ki, önce yalnız kendimi değiştirseydim, onlara örnek olarak ailemi de değiştirebilirdim. Onlardan alacağım cesaret ve ilhamla, memleketimi daha ileri götürebilirdim. Kim bilir, belki dünyayı bile değiştirebilirdim.”



Dip Not 2Yaklaşık çeyrek yüzyıl görev yaptığım topraklarda yaşamış Şeyh Edebali'nin "Nasihatlar"ından:
Bak Dostum, ömrünce nasihatimdir sana... Kulağın aç, dinle beni!..

Bak Dostum! Cahil ile dost olma
İlim bilmez, İrfan bilmez
Söz bilmez, Üzülürsün

Bak Dostum! Saygısızla dost olma
Usul bilmez, Adap bilmez
Sınır bilmez Üzülürsün

Bak Dostum! Aç gözlü ile dost olma
İkram bilmez, Kaide bilmez
Doymak bilmez, Üzülürsün 

Bak Dostum! Görgüsüzle dost olma
Yol bilmez, Yordam bilmez
Kaide bilmez, Üzülürsün 

Bak Dostum! Kibirliyle dost olma
Hal bilmez, Ahval bilmez
Gönül bilmez, Üzülürsün. 

Bak Dostum! Ukalayla dost olma
Çok konuşur, Boş konuşur
Kem konuşur, Üzülürsün.

Bak Dostum! Namertle dost olma
Mertlik bilmez, Yürek bilmez
Dost bilmez, Üzülürsün. 

Bak Dostum! Sen seni bil yeter sana...
- İlim bil, İrfan bil, Söz bil
- İkram bil, Kaide bil, Doyum bil
- Usul bil, Adap bil, Sınır bil
- Yol bil; Yordam bil, Kaide bil
- Hal bil, Ahval bil, Gönül bil
- Çok konuşma, Boş konuşma, Kem konuşma
- Mert ol, Yürekli ol
Ömrünce yeter sana. 

Ve asla birilerinin umudunu kırma; belki de sahip olduğu tek şey odur...




Dip Not 3William SHAKSPARE'den birkaç öğüt:


"İyi ol fakat çok iyi olma.
Birazcık huysuz ol fakat çok değil.

İçinden geliyorsa dua et.
Eğer sana rahatlık veriyorsa arada bir küfür de et.

Etrafındakilere mümkün olduğunca dostça davran, müşfik ol.
Eğer bir gün kötü davranmanı gerektirecek bir durum karşısında kalırsan; bağır, çağır, kır, dök ve unut!

Her zaman ve her yerde eline geçen bütün saadeti yakala, en ufak bir parçanın bile kaçmasına izin verme.

Yaşa, herşeyden önce yaşa ve sırf tesadüfen bu dünyaya gelmiş olduğun için, laf olsun diye günlerini geçirme.

Eğer gerçek aşkı tanıyacak kadar şanslıysan; bütün kalbin, ruhun ve bedeninle sev!

Hayatını o şekilde yaşa ki; her an kendi elini sıkabilesin ve her gün faydalı olan, hiç olmazsa bir şey yap ki; gecelerin yaklaşırken örtüleri üzerine çekip kendi kendine "Ben elimden geleni yaptım" diyebilesin.

Düşüncelerin neyse hayatın da odur.
Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir."


....

""Hayat bir sevdadır… Onu yaşa! 
Hayat bir hediyedir… Onu al! 
Hayat bir bilmecedir… Onu çöz! 
Hayat bir fırsattır… Onu yakala! 
Hayat bir şarkıdır… Ona eşlik et! 

…Hayat bir bahçedir… Onu der! 

Hayat bir iyiliktir… Ona karşılık ver! … 
Kendine bir iyilik yap. Herkese Gülümse… 

Çünkü... 
Samimi bir sevginin yerini başka ne tutabilir bu hayatta… 
Birine karşılıksız iyilik etmenin hazzını başka hangi şey yaşatabilir insana… 
Hangi intikam daha güçlüdür kötülüğe iyilikle cevap vermekten… 
İnsan yaşadıkça zaten, vazgeçemeyiz ki sevmekten… 
Biliyorsun, küçücük bir tebessümle değişebilir bütün dünya bir anda… 
Biliyorsun, insanlığımız büyüdükçe büyür iyiliğin sıcacık kucağında… 
İyilik üzerine yazılar, hikâyeler, şiirler, öneriler, güzel sözler ve daha neler neler… 
Hadi, kendine bir iyilik yap; herkese gülümse… "


Dip Not 4: Anonim anlatılanlardan...  Ders Almak…

Kavak Ağacı ile Kabak 
Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa: 
- Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç? 
- On yılda, demiş kavak. 
-On yılda mı?..diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak. 
- Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak! 
- Doğru, demiş kavak. 
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:
- Neler oluyor bana ağaç? 
- Ölüyorsun, demiş kavak. 
- Niçin? 
- Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için. 

Ders: Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir.  Her işte alın teri ve emek şarttır.   





En iyi Buğday
Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi: 
- Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi. 
- Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda, 
- Neden olmasın, dedi çiftçi. Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.

Ders: Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir.





Geleceğini Biliyordum!. 
Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti, 
- Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma. 
Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşarak  geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. 
Siperdeki diğer arkadaşı; 
- Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın. 
Değdi, dedi, gözleri dolarak; değdi… 
- Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun?
- Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim. Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:  “Geleceğini  biliyordum… Geleceğini biliyordum…”-
Ders: Güven vermek önemlidir. Güven duymak önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak daha da önemlidir.
Son Söz: Ders almasını bilmeyen felakete uğrar!.




Dip Not 5"Bir şey kımıldıyor"  ~ Çetin Altan (Milliyet 16.01.2015)

Giovanni Papini diye ünlü bir İtalyan yazarı vardır. Rahmetli Fikret Adil, Papini’nin “Gog” adlı bir yapıtını çevirmişti Türkçeye.

“Gog” devletler satın alacak kadar zengin bir adamın akıl hastanesine düştükten sonra yazdığı anılarıdır.

Yapıtın mülti milyarder kahramanı, çağın tüm konularına karşı zapt edilmez bir merak duymakta ve etek dolusu paralar vererek, çeşitli düşünce akımlarıyla, geliştirilmek istenen yeni kuramları, bunları yaratan ve öncülüğünü eden kişilerin ağzından öğrenmeye çalışmaktadır.

Bu arada aklını Einstein’ın “Görecelik Kuramı”na da takar ve bunun ne menem bir şey olduğunu anlamak için Einstein’la görüşmeye gider.

Einstein, zengin deliye, bir hayli karmaşık olan “Görecelik Kuramı”nı üç beş sözcükle nasıl özetleyebileceğini biraz düşünür. Sonra da:
- Bakın, der, bizim bulduğumuz gerçek, sizin anlayacağınız dille şudur: “Bir şey kıpırdıyordu...”

Deli zengin:
- Nasıl, nasıl, der, binlerce yıllık insan düşüncesinin vara vara sonunda vardığı doruk bu mu? Bula bula bunu mu buldunuz siz: Bir şey kıpırdıyordu...

Einstein:
- Evet, der, sonunda bu gerçeği saptadık. “Bir şey kıpırdıyordu...”

Deli zengin, biraz kazık yemiş gibi hisseder kendisini ama üstünde durmaz.
Fizik ve felsefenin erişebildiği en tepe noktanın “Bir şey kıpırdıyordu...”dan ibaret olmasına şaşarak geçip gider.


Uzun bir yaşamdan sonra insanın bazen vardığı gerçekler de “Bir şey kıpırdıyordu” türünden olağanüstü bir basitlik taşıyor.

Örneğin on binlerce yazıdan sonra sezebildiğim tek doğru ne oldu biliyor musunuz?
Kimsenin kendi toplumunu doğru dürüst tanımasına olanak bulunmadığı doğrusu...

“Biz şöyleyiz, biz böyleyiz” deyip duruyoruz ama gerçekten öyle miyiz, değil miyiz, bilmiyoruz.

Örneğin Tanzimat’tan bu yana söylenip yazılmış olanların, toplum üstündeki etkileri ne olmuştur?

Kestirmek kolay değil.

Tanzimat’tan bu yana yetişen yazarlar, ozanlar, sanatçılar, düşünürler, bilim adamları bize kendimizi tanıtacak kadar birikimi sağlayamamışlar.
Gösterdikleri çabalar da dar çevrelerde şöyle bir esinti yaptıktan sonra uçup gitmiş.

İnsanlık düşüncesinin vardığı son nokta, “Bir şey kıpırdıyordu...”

Bizim de yıllar sonra gelebildiğimiz yer, “Kendimizin ne olup olmadığını” yeterince bilmediğimiz...

Bu kadar engin bir bilgisizliğe erişebilmek için, ne kadar çok çalıştık, tahmin edemezsiniz...