20110126

Hırs...

Yapısı, dinamiği ve mücadelesi yönünde düşünceler...


Tarih boyunca genel yönetim, din ve felsefenin de temel mücadele alanı olan "Hırs"a takıldım...

Hırs ile ilgili söylenmiş,

 “Hırs ve para düşkünlüğü, belki de bütün diğer ihtiraslardan daha fazla suç sebebidir.” Aristotales

Hırs deyip geçmeyin; bu dünyada büyük olarak ne yapılırsa onun sayesinde yapılır.” Anatole France

Hırs ve tamahın başladığı noktada saf duygular sona erer.” Balzac

Hırs ile mutluluk, birbirlerini hiç görmezler.” Benjamin Franklin

İnsanların hırsı ve tamahı, mesut olmamalarının tek sebebidir.” Fenelon

İnsanoğlu kocar da onda iki huy: hırs ve tül-i emel gencelir.” Hz. Muhammed

Kötülük insana tamahtan gelir. Kanaatten kimse ölmedi, hırsla da kimse padişah olmadı.” Mevlana Celaleddin-i Rumi

 “Yoksul, çok şey ister; hırslı ise herşeyi.” Publilius Cyrus

Bir insan mı tanımak istiyorsunuz, onu iktidar sahibi kılınız.” Tictacus

Hırs, bir sandalın yelkenini şişiren rüzgara benzer; fazlası gemiyi batırır, azı da gemiyi olduğu yerde tutar.” Voltaire

Dünya çekicidir, dikkat edin sizi kuşatmasın!” Sufiler’in müridlerine uyarısı

Çok kazanmak isteyen kaybeder.” La Fontaine

deyişleri de kulaklarımızdadır.

Genelde, hırs,
  • Zenginlik,
  • Mevki,
  • İktidar,
kaynaklı/amaçlı olabilir.. Ancak, hayat/iş süreçlerinde edinilme şekli ve niteliği bakımından son ikisi ile mücadele farklılık arzedebilir.

Toplum içinde insanlar, birbirleri ile kurdukları ilişki ve karşılıklı etkileşimde bulunarak, yaşam sürdürmektedir. Bu faaliyetlerin koordinasyon ve kontrolü mevkilerden oluşan bir hiyerarşik düzen ile sağlanır. Kısaca mevki, ferdin toplum içindeki yeri, görevi veya bulunduğu statü olarak tarif edilebilir.

Kişi övülmek, beğenilmek, ilgi çekmek, insanların saygısını kazanmak için mevki sahibi olmak isteyebilir. Bunu gerçekleştirmek içinde büyük bir hırsla çalışır, hatta bütün hayatını bu amaç için harcar. Oysa, makam ve mevki hırsı, insanın kendini geliştirmesi için önüne çıkan en büyük engellerden biridir. Hatta istenilen mevkiye ulaşmak için türlü türlü ve insanlığa yakışmayan entrikalar yapabilir. 
     ...oysa ki, insanı “insan” yapan erdemler iyilik, hoşgörü ve sevgidir. Mevki hırsına kapılan kişide bu erdemler bulanamaz.

Mevki hırsı, insanı en kutsal değerlerini bile hiçe sayabilecek ölçüde yoldan çıkarabilir. Mevki hırsına kapılmış olanın kalbinde sevgi, şefkat, merhamet gibi duygulara yer olmaz. Bütün hedef ve planlarını makam hırsı üzerine kuran bir kişi her türlü adaletsizliği yapmaya açıktır. Makam hırsı ile insan, en yakınlarını, sevdiklerini, arkadaşlarını rahatlıkla gözden çıkarabilir. Kişi çıkarları doğrultusunda hareket edip her türlü suçu işleyebilecek, yalan söyleyebilecek ve iftira edebilecek duruma gelebilir. Tarih makam hırsına dayalı olayların sonucu savaşlarla doludur; düşünün...

İyilik, hoşgörü ve sevgi erdemlerine sahip olarak makam mevki sahibi olmuş kişiler gücünü hakikatin yayılmasına harcar ve hayırlı işler yapmakta kullanırsa, insanlığın yükselmesine hizmet etmiş olur. Şan ve şeref yararlı ve hayırlı işler yapanındır. Yüksek bir mevkiye ulaşmak yetmez, asıl iş o mevkiye layık olmaktır.

İnsanlık tarihi nice iktidar tutkunu, zalim ve kanlı liderlerle doludur.  Bu tür zorbalar nice görkemli devletlerin çökerek yok olmasına sebeb olmuşlardır.

İktidar hırsına yenik düşmüş bir kimse sonsuz bir yükseliş merdiveninin basamaklarını tırmanır gibidir. Ancak bunu gerçekleştirirken çevresine zarar ve ıstırap vermek sanki bu yükselişin bedeli imiş gibi davranır.

Sorunlara zekâ ile veya akıllıca enine, boyuna düşünerek çözüm üretmeyi değil de kaba kuvvet kullanarak çözmeye çalışmak…  İnsanlara zulmederek, ezerek yönetmek zalim ve hasta ruhlu kişilerin işidir. Kaba kuvvetin söz konusu olduğu yerde akıl ve zekâ, şefkat, merhamet ve hoşgörü olamaz.  Diğer taraftan, başkalarını ezerek iktidar merdivenlerinden çıkanın karşısına daha amansız ve daha acımasız bir diğer iktidar düşkünü çıkabileceği de unutulmamalıdır.

Tabiidir ki, tüm aşırılıklardan kaçınırken yükselme duygularını da köreltmemek gerekir.  Yükselme hedefleri tüm aşırılıklardan ve zarar verici ihtiraslardan ayrıştırılarak kuvvet, bilim, akıl ve bilgelik ile sevgi ve adaletle birleşmelidir. Her türlü şiddet, sarsıntı ve ıstıraptan uzak bir yükseliş duygusunun benliği kaplaması yeterlidir.

İnsan sevgisi herşeyin ilacıdır; inanıyorum…

Bencillik, nefret, intikam, şöhret, makam, mevki hırsı ve kaba kuvvet gibi duyguları benliğinden çıkartabilen bir kişi; sevginin, toleransın, hoşgörünün, merhametin, bilim ve doğru bilginin ışığı ile aydınlanmış insan aklı, aydınlığını çevresine yansıtır, tüm insanlığın aydınlanmasına ve mutluluğuna yardım etmiş olur.

Böyle yaklaşınca, kontrolü ve yeterlilikleri umursamayan, kişiliği tehdit ederek zaman zaman kısa dönemde parlatabilse de sürdürülebilirliği olmayan başarıya dokunabilen ihtirasla isteme güdüsü olarak gördüğüm "hırs"ı bir kenara bırakıp...
   ...bilginin sağgörülü ve muhakemeli mantık ile uygulanması (akl u hikmet) ve vicdanın kontolünde, yetenek ve olanağı da dikkate alan, inanarak isteme güdüsü olan "tutku" ile sürdürülebilir başarıya ulaşmaya çalışmak daha fazla huzur vermez mi?

O halde gelin,
  • Kendimizi tanıyarak ve bilerek,
  • Sağgörülü ve muhakemeli mantık ile uygulayacağımız bilgide doğruyu, ahlakta iyiyi, sanatta güzeli arayarak,
  • Boş inançlardan kurtularak,
  • Sevgi, saygı, hoşgörü, vefa, görev bilinci, merhamet, şefkat ve samimiyetin anlamını benliklerimizde hissederek uygulayarak,
  • Maddi ve manevi değerler arasında denge sağlayarak,
ve bu düşünce, anlayış ve davranışı paylaşacakların oluşturacağı bir dünyayı arayalım; oluşumuna katkı sağlayalım.


Can EREL
18.10.2010



Bu konuyu destekleyen diğer bazı çalışmalara yönelik derleme ve değerlendirmelerim:

1.     “Kifayetsiz Muhteris”in iş hayatındaki durumu ve beklentinin yöntemine yönelik olarak Nobel kazanmış bir çalışma olan Dunning-Kruger Etkisi’ne değineceğim:

Dunning-Kruger Etkisi

New York Stern School of Business’te görevli psikologlar David Dunning ve Justin Kruger, Journal of Personality and Social Psychology’nin Aralık 1999 sayısında yayımlanan teorileri özetle, "cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır" belirlemeleri ile tarihe geçerler. Dunning ve Kruger bu çalışmalarıyla 2000 yılında Nobel Ödülünü de kazanmışlardır.

Dunning ve Kruger’in metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda yapılan araştırmalarının sonucunda;
·         Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
·         Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
·         Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
·         Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
 bulgularına ulaşılmıştır.

Dunning ve Kruger daha sonra, bu teorilerini test etme olanağı da bulmuşlardır. Bu amaçla Cornell Üniversitesi’nden 45 öğrenciye çeşitli sorulardan oluşan bir test uygulayarak her birine "test sonucunda ne kadar başarılı olacaklarını tahmin etmelerini" istemişlerdir.

Bu değerlendirmede,
·         En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap verenlerin),
      • Testin yüzde 60’ına doğru cevap verdikleri,
      • İyi günlerinde olsalar yüzde 70’e ulaşabileceklerine inandıkları,
·         En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların),
·         En alçakgönüllü denekler olduğu,
·         Soruların yüzde 70’ine doğru cevap verdiklerini düşündükleri,
tespit edilmiştir.

İki uzman psikolog,
·         Çalışanın kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis etmekten aciz olduğunu,
·         Ama asıl vahim olanın, bu "yetersizlik + haddini bilmeme" kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç oluşturduğunu (yani kariyer açısından durum eksiyken, sonucu artıya dönüştürdüğünü),
değerlendirerek, bu bilinçsizliği, "kronik kendi kendini değerlendirme (auto-evaluation) yeteneksizliğine" bağlamıştır.

İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan "kifayetsiz", kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır; aksine bunu bir "hak" olarak görecek ve "uyanıklık" bilecektir.

Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insan ise çalışma hayatında "fazla alçakgönüllü" davranarak kendine haksızlık edecek, öne çıkmayacak, yüksek görevlere kendiliğinden talip olmayacak, kıymetinin bilinmesini bekleyecek (ve bilinmeyince için için kırılacak ve kendini daha da geriye çekecek) ve muhtemelen üstleri tarafından "ihtiras eksikliği" ile suçlanacaktır. Üstleri de zaten, genelde "aynı yoldan geçmiş" insanlardır.

Buna, insan kaynakları bölümlerinin, iki benzer CV arasından, "kendine güvenen ve iyi sonuç alma olasılığı yüksek" adayı tercih edeceği gerçeğini de eklerseniz, Dunning-Kruger Sendromu’nun Peter Prensibi’nin(*) yatağını yaptığı da ortaya çıkar.

Sonuçta, "kifayetsiz muhterisler" her zaman ve her yerde daha hızlı yükselecekler ve daha yukarılara çıkacaklardır.

Kifayetsiz muhterisi nasıl tanırsınız?
·         Gücünü delegasyon bahanesinden alır. Ekibinin orkestra şefi havalarına girer.
·         Çok yapıyormuş havası estirir.
·         Koridorlarda düşünceli edayla yürür.
·         "Beşer şaşar" diye düşünür. Ama genellikle şaşan beşer başkası değil, kendisidir.
·         Ne olursa olsun, hazırlıklıymış, olacakları önceden biliyormuş gibi davranır.
·         Üstlerine karşı son derece kibardır; altındakilere (özellikle de en çok ihtiyaç duyduklarına) kötü muamele eder.
·         İktidar ilişkileri ve göstergeleri onun için çok önemlidir. Astlarına kimin üst olduğunu hatırlatmayı sever.
·         İlk denemede başarılı olamazsa, başarısızlığının belgelerini yok etmeyi unutmaz.
·         Talimatlarını post-it ile, e-postayla verir böylece astlarıyla yüzleşmekten kaçar.
·         Toplantılarda son sözü mutlaka o söyler, gerekirse başkasının sözünü tekrarlamak pahasına..

Bu durum aslında Türk sağduyusunun yüzyıllardır "cahil cesareti" belirlemesi dikkate alındığında bu “Amerika’nın Yeniden Keşfidir”, ancak bilimsel temele dayandırılmıştır.

Diğer bir ifadeler:
·         Yüksek makamlar daima yetersiz insanlar tarafından işgal edilir.
·         İnsanlar başarılı oldukları yerde, bu başarılarından dolayı terfi ettirilir; bu reaksiyon o insanın başarısız olduğu mevkiye gelmesine kadar sürer..
·         Her mevki, zamanla, bu mevkinin gerektirdiği görevleri ifa etmeye ehil olmayan biri tarafından doldurulur..
·         Hiyerarşik en üst noktadaki insan, başarısız olduğu noktaya da erer.

 (*) Peter Prensibi: Her çalışan, iş ortamında, yetersiz olduğu noktaya kadar yükselir..
 "In a Hierarchy Every Employee Tends to Rise to His Level of Incompetence!..." The Peter Principle (1968) by Dr. Laurence J. Peter & Raymond Hull "in time, every post tends to be occupied by an employee who is incompetent to carry out his duties" "work is accomplished by those employees who have not yet reached their level of incompetence".


2.    Kişisel olgunluğa yönelik olarak Steve Goodier'in "Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir" adlı kitabından da bir alıntı:

Tanrıdan gururumu yok etmesini istedim. Tanrı, “Hayır. Gurur benim yok edebileceğim bir şey değil, senin bırakabileceğin bir şeydir.” dedi.

Tanrıdan sakat çocuğumu iyileştirmesini istedim. Tanrı, “Hayır. Onun ruhu sağlam, vücut o kadar önemli değil, o geçici bir şeydir.” dedi.

Tanrıdan bana sabır vermesini istedim. Tanrı, “Hayır. Sabır büyük acılar çekilerek öğrenilebilecek bir şeydir. Sabır verilmez, hak edilir.” dedi.

Tanrıdan beni mutlu etmesini istedim. Tanrı, “Hayır. Ben sadece nimetlerimi sunarım, mutlu olmak sana bağlı.” dedi.

Tanrıdan beni çektiğim acılardan kurtarmasını istedim. Tanrı, “Hayır. Çektiğin acılar günlük kaygılarının önemsizliğini anlamanı, onlardan uzaklaşmanı ve bana daha çok yaklaşmanı sağlar.” dedi.

Tanrıdan ruhumu olgunlaştırmasını istedim. Tanrı, “Hayır. Kendi kendine olgunlaşmalısın, ama meyvelerini alman için yardım edeceğimden emin olabilirsin.” dedi.

Tanrıdan hayatı sevmemi sağlayacak her şeyi istedim. Tanrı, “Hayır. Ben sana hayatı vereceğim, böylece hayata dair her şeye sahip olabilirsin.” dedi.

Tanrıdan, tanrıya duyduğum sevgiyi, başkalarına da duyabilmeyi istedim. Tanrı şöyle dedi: “Ohhh! Nihayet doğru bir şey istedin. “Ruhu olgunlaşmamış bir kul tanrıya hep “ver bana…” ile biten dualar eder, olgunlaşmış bir ruh ise ”vermemi sağla…” diye bitirir dualarını…

2 yorum:

  1. İnsanın sahtesini yapabildiği para da insanın sahtesini yapabiliyor; mülkiyet ile erdem ve merhametin uzlaşaması zor oluyor.

    YanıtlaSil
  2. "Algılamada Yanlılık - Cahil Cesareti" ~A.Kadir Çaylı (29.03.2016)

    https://www.linkedin.com/pulse/algılamada-yanlılık-cahil-cesareti-a-kadir-çaylı

    YanıtlaSil